Hayat, her anı dolu dolu yaşanabilecek bir kum saati mi? Her an ne kadar değerli? Şu anı geri alabilir miyim? Yanlış yaptım düzeltebilir miyim? Ben daha zaman kavramına alışamadan gitti iki deste yıl. Şu an akan giden nehirlerden bir parça, şu an asla gelmeyecek tekrar. Tutamıyorum. Rahatta bırakamıyorum kendimi sadece bakıyorum ona da bakmak denirse. Ne kadar zamanım var? Daha kaç yıl “boşa” geçecek? Ne kadar verimli olabilirim? Verim mutluluk mu sonuçları veya kazandıracak mı o mutluluğu?
Ya mutlu olmazsam? Ya da yapamazsam? Ya boş bir hayat geçirirsem? Geri alamam düşündüklerimi, kum tanelerini veya dün yağan yağmuru. Gelecek elimde veya ben onun ellerindeyim. Yalvarıyorum iyi yön versin diye bana. Tutamam farkına vardım artık her an aleyhime işliyor öğrendim bunu. İnsan kullanılıyor, kullanılıyor ve eskiyor sonunda da yok oluyor.
O zaman nedir bu stres? Ben biliyorum zengin renklerle dolu tablolarda yer almayacağım, ölmüş onca göz tekrar gülmeyecek.
Bu dünyanın benden sonrada doğacağını, aslında bir önemimin olmayışını ne kadar kandırsalar da bilmek. O portrelere bakanların düşüncelerini düşünmek veya hiç portresi olmayanları.
Bir sonu var göreceklerimin, işiteceklerimin bende sonlanacağım bu düşünceler bir daha bu ellerden dökülmeyecek ne de sen okuyabileceksin bunları tekrar. Acaba portredeki de bunun farkında olsa bekler miydi saatlerce resminin önünde?
Yine de çizildi allıklar ile o bakışlar çünkü o öyle olmak için var olmuştu. Bizde neden var olduysak ona gideceğiz o zaman. Keşke emek unsurunu yok edebilseydim veya edemeseydim.
Ama her ne olursa olsun bu beden hala çalışıyor ve o beden artık bu dünyada değil. Ama dünyanın hafızası varsa hatırlar o kadının mutluluklarını veya unutur. Bu kadar çok kişiyi hatırlamak hoş olmamalı.
Şimdi o portre güzelliği ile orada kalacak bu kızda kendi yolunu çizecek.