Bize Takılanlar
LASTİK PATLADI
2006 yılıydı sanırım. Bir yaz günü yolumuz Ayvalık’a düştü. Epeydir orada
yaşayan aile dostumuz bir çifti ziyaret için gittik. Daha doğrusu yeni aldıkları ev için
göz aydınlığı dilemek, eksik neleri var tespit edip ev hediyesi almaktı amacımız.
Ev iki katlı eski tarihi bir Rum eviydi. Beş yüz metrekare kadar da bahçesi
vardı. Telefonda tarif alarak ve sorarak evi bulduk. Sahil boyundaki ana caddeden
elli-altmış metre kadar içeride dar bir sokaktaydı evleri. Evin yanındaki sokağa akşam
alacakaranlığı çökerken arabamızı duvar kenarına tam yaklaştırarak park ettik. O
cumartesi akşamı bahçede mangal yaktık, radyodan yükselen sanat müziği eşliğinde
güzel bir sohbetle ağırlandık. Dostlarımızın kedi dostları (ki on beş-yirmi kadardılar)
da bize eşlik etmişti.
Düşündük ki, evlerinde konuk olduğumuz dostlar erkenden kalkmazlar,
uyanmaları en azından 11:00’i bulur, biz de erkenden yola koyulur, onlar uyanıncaya
kadar gider çarşıdan evlerine bir hediye alır geliriz. Görünüşe göre evde bir eksik
yoktu. Biz de bahçe girişine sağlı sollu iki adet çam ağacı almayı planladık.
Sabah saat 9:00 gibi kalkıp arabaya bindik. Hareket ederken fark ettim ki sağ
ön lastik patlak. İnip inceleyince durumun daha beter olduğunu, sadece patlak değil
yanağının park ederken sürtünerek durduğum çıkıntılı keskin taş nedeniyle yırtılmış
olduğunu gördüm. O dar sokakta yedek lastik takılmaz, hem zaten takılsa da ben bu
işte pek de iyi değilim.
Eşime, “Pazar sabahı lastikçi açmamış olabilir ama belki bir benzincide tamirci
buluruz da lastiği değiştirtiriz, sonra da yenisini alırız” dedim. Patlak lastikle yola
çıktık. Sahildeki ana caddeye indiğimizde, yolun deniz tarafında bir bakkal, bakkalın
önünde de birkaç araç park edecek kadar bir alan vardı. Arabayı bakkalın önüne park
edip nerede lastik tamircisi bulabileceğimizi sordum. Bakkal, Pazar günü erken
olduğundan bu saatte lastikçinin açmayacağını, ama beş kilometre ilerideki sanayide
bir lastik satış dükkanı olduğunu, lastik değişimi de yaptıklarını söyledi.
Çaresiz, patlak lastikle beş kilometre gidecektik. Tam arabaya bineceğim
sırada, benim arabanın yanına eski model olduğu ilk bakışta anlaşılan bir Renault
Station Wagon araç yaklaşıp park etti. Araçtan inen elli beş yaşlarında olduğunu
tahmin ettiğim adam benim arabanın lastiğine bakarak, “Ne oldu lastik mi patladı?”
diye sordu. “Evet” dedim. “Yedek lastiği takmıyor musun?” dedi. Lastik
değiştirmekten anlamadığımı söyledim. “Lastik değiştirmekte ne var on dakikalık iş,
getir bana stepneyi, krikoyu ve bijon anahtarını” derken bir yandan da gömleğinin
kollarını kıvırıyordu. Bagajı açıp istediklerini verdim.
Bizim meçhul yardımsever çalışmaya başladı. Arabayı park ettiğimiz yer düz
beton değil, sertleşmiş de olsa birazcık engebeli topraktı. O nedenle de benim
arabanın patlak lastiğinin olduğu kısım yere gereğinden fazla yakındı.
Adam krikoyu yerleştirdi, zor zahmet kriko kolunu çevirdi, biraz sonra kriko
yerinden kaydı, tekrar sil baştan her şeyi yapmak zorunda kaldı. Krikoyu tekrar
yerleştirdi, bu sefer kriko kolunu daha dikkatli çevireyim derken sağ elinin dış kısmı
toprağa sürtünüp kanamaya başladı. Su döküp, yara bandı sardık, tekrar işe koyuldu.
Nihayet krikoyu kaydırmadan lastiğin değiştirilebileceği kadar arabayı yükseltti. Bu
sefer de bijon anahtarı ile bijonları sökerken zorlanıyordu. Zorlandığında da önce
bijon anahtarının üzerine çıkıp zıplayarak dönmesini sağlamaya çalışırken araba
krikodan kayıyor, tekrar başa dönüyordu. Epey bir uğraştan sonra patlak lastiği söktü.
Yedek lastiği taktı. Hava hem çok sıcak hem de çok nemliydi. Temmuz sıcağı… Ben
ve eşim adamı izlerken terden sırılsıklam olmuşuz. Onun durumu daha vahim,
sağanak yağmur altında kalmış kedi yavrusu gibi. Benim aklımda düşünceler; adama
para teklif etsem, çok ayıp olur, para için bu işi yapan birine benzemiyor. Bu emeği
için bir şeyler de yapmak istiyordum ama ne? Nihayet iş bitiyordu, saate baktım adam
bu işe başlayalı otuz beş dakika geçmişti.
Ben bunları düşünürken, savaşı tam bir zaferle sonuçlandıran komutan keyfiyle
ayağa kalkan adam, ellerinin toz toprağını silkeledi ve bir sigara yaktı. Alnının terini
gömleğinin toprakla ve madeni yağla kirlenmiş koluna silerken derin bir yorgunluk
nefesi verdikten sonra , “Hayatımda ilk defa bir lastik değiştirdim!” dedi. “Gerçekten
mi?” dedim şaşırarak. “Evet” dedi. “Sen işe başlayınca ben seni lastik dükkanı olan
veya eskiden lastikçilik yapmış biri sandım” dedim. “Hayır” dedi, “ben emekli
öğretmenim.”
Bu güzel insana sadece teşekkür edebildim.
Aslında biz başkalarına değil kendimize yardım etmekteyiz.
Meraklısı için not: Kırk yıldır araba kullanırım, halen lastik değiştirmeyi öğrenemedim.
Rahim Arslan